Kültür Mozaiği: Burdur'un Tarihi Mekanları ve Yerleri

Burdur'un Tarihi Mekanları ve Yerleri

Sagalassos
Sagalassos

Pisidia bölgesinin Roma İmparatorluk döneminde kuşkusuz en önemli şehri olan Sagalasos, Burdur’un Ağlasun ilçesinin 7 Km. kuzeyinde bulunmaktadır. Sagalassos doğu-batı yönünde 2.5km, kuzey-güney yönünde 1.5km’lik bir alanı kaplar. Sagalassosun hemen güneyinde bulunan verimli ovalardan biri olan Çanaklı Ovası, Sagalassos’a seramiği için toprak sağlamıştır.

M.Ö.1.yy'’an -M.S.6.yy'’ kadar olan zaman içinde bu seramik yapımının Sagalassos ekonomisinde önemli bir yeri olduğu anlaşılmıştır.


Sagalassos’un ilk tespiti 1706 yılında Fransız gezgin Paul Lucas tarafından yapılmıştır. 1989’dan itibaren Marc Waelkens başkanlığında ilk modern ve bilimsel kazı çalışmaları başlamıştır.

Sagalassos’da ilk yerleşmelerin Neolitik ve Kalkolitik çağlarında başlamış olması, bulunduğu bölge açısından mümkündür. Ancak Sagalassos’un ismi tarihte ilk defa Büyük İskender’in M.Ö.334’de burayı işgali ile görülür. İskender’den sonra bölgenin egemenliği Suriyeli Selevkidler’e geçmiş M.Ö.189’da Bergamalı Attlidlerin himayesi altına girmiştir. Bu dönemde şu anda tamamıyla yıkık durumda bulunan Bouleterion (şehir meclisi binası) inşa edilmiştir.

Erken Bizans döneminde Sagalassos Antiocheia’dan(Yalvaç) sonra Pisidia’nın ikinci en önemli piskoposluk merkezi olmuş ve bu unvanını 12.yy’a kadar korumuştur. B:u dönemde en azından dört kilise yapılmıştır. Ancak Sagalasos’daki şimdiye kadarki çalışmalarda 7.yüzyıldan sonraya ait hiçbir malzemenin bulunmaması, M.S.514 ve 524 tarihlerindeki depremler ile 542 yılındaki veba salgınını doğrulamaktadır. 100 sene sonra kral savaşları başlamıştır. Sagalassos halkının bundan sonra Ağlasun’a yerleştiği, Ağlasun’daki Bizans kalıntılarından anlaşılmaktadır. Sonuç olarak Sagalassos, küçük Asya’da belki de günümüze en iyi koruna gelmiş antik yerleşimlerden biridir.

Kremna

Burdur, Bucak ilçesi, Çamlık Köyü sınırları içinde, Kestros(Aksu)vadisinde, etrafı uçurumla çevrili bir tepe üzerinde Pisidialılarca kurulmuş antik bir kenttir. Bu kentin bilinen en eski halkı Solymoslulardır. M.Ö. Vl yüzyılda Lidyalıların, M.Ö. 546’da Perslerin, M.Ö. 330’da Büyük İskender’in burayı alması ile de Makedonyalıların hâkimiyetine girmiştir. Büyük İskender’in ölümünden sonra, generallerinden Antigonosun yönetimine(M.Ö.307), Antigonosun yenilmesiyle, şehir Selefkosluların eline geçmiş, M.Ö.188’de Bergama Krallığı’na, M.Ö.25 yılında da Roma yönetimine geçmiştir. Bu tarihten M.S.395 tarihine kadar Roma koloni şehri olarak kalmış ve imparatorluğun ikiye bölünmesiyle de Doğu Roma (Bizans)yönetimine geçerek 11. yüzyıla kadar devam etmiştir. Kentte ayakta kalabilen yapıların belli başlıları Roma dönemine ait olanlardır. Şehrin etrafı iki metre genişliğinde, 7-8 metre yüksekliğinde surla çevrilidir. Kente giriş batıdandır. Kremna ismi, arazi yapısına uygun oyarak, Grekçe’e “uçurum” anlamına gelmektedir. Kent ızgara planlı olarak kurulmuş örnek kentlerdendir. Akropol, stratejik bir konuma sahiptir. Resmi yapıların çoğu iki küçük vadi içinde toplanmıştır. İki vadinin tabanında Forum, Bazilika(mahkeme salonu), Exsedra (Kemerli yapı) ve Kütüphane yapısı vardır. Kentin doğusunda, tepe yamacına tiyatro, tiyatronun alt tarafında stoa(dükkânlar) bulunmaktadır. Batısında sutünlü cadde, Propilion (anıtsal giriş kapısı) ve Nympheum (anıtsal çeşme yapısı) gibi yapılar vardır.

Kibyra

Burdur’un 106 km. kadar batısında, Gölhisar ilçesinin hemen yanı başında, Horzum Mahallesi sınırlarına kadar uzanan Kibyra antik kenti, yerleşim alanı olarak oldukça büyüktür. Likya eyaletine bağlı iken, Balbura (Altınyayla), Bubon(İbecik) ve Oinanda(incealiler) kentlerinin oluşturduğu bir tetrapolis kuruluşunun başkenti olma özelliği ile karşımıza çıkmaktadır. Bulunduğu bölge Kabalya adıyla anılan Kibyra; Pisidia, Karya, Frigya ve Likya’ya komşu olduğundan, bir tür geçiş kültürünü oluşturmaktadır. Kibyra antik kentinin çevresinde, son zamanlara kadar işletilmiş olan demir madeni ile birçok yerlerde demir curuf atıklarının bulunması, demircilik sanatının ileri düzeyde olduğunun göstergesidir. Dalaman çayının kaynak noktası olasıda, ticari yönden önem arz etmektedir. Ayrıca kentte, dericilik ve at yetiştiriciliği her dönemde önemini korumuştur. M.Ö 82 yılında Roma hâkimiyetine giren kent, M.S. 2.yüzyıl da en parlak devrini yaşamıştır. Bu dönemde büyük depremlere maruz kalmıştır. Şehir halkı son derece savaşçı kimliğe sahiptir. Her dönemde önemli ölçüde yaya ve atlı savaşçı bulundurmuştur. Kentle ilgili bilgiler şu anda sınırlıdır. Bilimsel kazılar neticesinde buranın tarihi daha iyi aydınlanacaktır.

Bubon

Burdur’a 135 km. uzaklıktaki Gölhisar’a bağlı İbecik Köyündedir. Antik kent, köyün 2,5 km. güneyinde yükselen Dikmen Tepe üzerinde yer alır. Tarihçesi hakkında çok sınırlı bilgilere sahibiz. Bobon Antik Kentinde Helenistik devire kadar inen kalıntılar ile birlikte Roma Çağı kalıntıları ayakta durmaktadır. Tiyatrosu, tapınakları, agorası, şehir surları, gimnazyumu ve diğer yapıları ile ilk çağı önemli bir antik kentini oluşturmaktadır.

Balbura

Altınyayla İlçesindedir. İlçenin 6 km. güney-güneydoğusundadır. Bu yer Karkeli dağının doğu yamacı eteğindedir. Balboura, özellikle Roma egemenliği çağında Kabalia diye tanınmış olan bu yörede, önder kent Kibyra olmak üzere kurulmuş bir tetrapolisin (4 kent birliğinin) üyesi iken M.S. 2.yy. başlarında o birlik dağılınca Lykia kentleri birliğine katılmış ve artık Lykia kenti sayılmıştır. Balboura, en yüksek yerde kurulmuş Lykia kenti olarak bilinir ve Akropolisin bulunduğu tepe denizden 5000 m. Yüksekliktedir. Ortasından bir ırmağın geçtiği ilk çağ kentinde şimdi akropolisin yer aldığı tepede 16 sıra oturma yeri olan küçük bir tiyatrosu, kapaklarında aslan figürleri olan çok sayıda mezar, sarnıçlar ve Bizans Çağının dağınık kalıntıları yer alır. Irmağın karşısında, güney tepesinin eteğinde hayvan dövüşleri için kullanıldığı düşünülen tiyatro ya da halk meclisi toplantı yeri olarak kullanılmış olabilecek bir bina bulunmaktadır. Kuzey tepesi eteklerinde yer alan şehir merkezinde çok sayıda bulunan kalıntılar vardır. Ancak, hiçbiri ayakta değildir. Ana cadde ve kemerli girişi olan agora algılanabilir, Nemesis tapınağı yazıtlardan anlaşılmaktadır. Bu tapınak Onesinus adlı bir köle tarafından Nemesis adına yapılmıştır. Kalıntılara götüren yolun kuzey bitişiğinde kalıntıların bulunduğu alana ulaşan yerden Roma çağı yapıtı bir Mausoleion’un (Anıtsal, ev biçiminde mezarın ) kalıntısı görülür.

Sia

Burdur’a 100 km. uzaklıktaki Burdur-Antalya asfaltı üzerinde bulunan Antalya Bademağacı nahiyesinin 19 km. doğusundaki Karaot köyü sınırları içindedir. Sia, çam ve karaçam ormanları içerisinde saklı durumdadır. Bir Psidia şehridir.

Tymbrianassus

Merkeze bağlı Düğer köyündedir. Klasik çağa ait en eski yerleşim yeridir. Frig kültürü özelliklerini de gösteren bu yerleşim yeri Yunan Arkaik dönemine rastlamaktadır. Yarışlı Gölünün doğu kıyısındaki yarımadadadır. Kentin M.Ö.6.yüzyılın sonlarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Zira bu antik kentte herhangi bir kazı yapılmamıştır. Fakat yapılan kaçak kazılardan elde edilen kazı parçaları Burdur Arkeoloji Müzesinde toplanmıştır. Bu eşyalar arasında dini bir yapının olduğu sanılan, pişmiş topraktan kaplama levhaları vardır. Bu levhaların yapıyı her türlü dış etkilerden korumak için yapıldığı sanılmaktadır. Üstlerinde ise “Grifon” başlı hayvan figürleri bulunmaktadır.

Ulu Cami

"Pazar Mahallesindeki Pazar düzlüğünde yüksek bir tepe üzerindedir. Vakıf kayıtlarına göre Hamitoğlu Dündar Bey yaptırmıştır.1914 depreminde yıkılan minaresinin yazıtında 1300 de yaptırıldığı yazılıdır. Çelik Mehmet Paşa 1749 da onarım yaptırmıştır. Depremden sonra 1919 da ahşap karkas olarak yapılmıştır. Doğu, kuzey ve batısında üç kapısı vardır. İçten yarım kubbelidir. Kuzey kapısı yönündeki ikinci cemaat yerini 3 kubbe örtmektedir.1971 depreminde zarar görmüşse de Vakıflar İdaresince yaptırılmıştır. Camii kesme blok taşlardan yapılmıştır. Ahşap tavanlı ve kiremit çatılıdır. Beden duvarlarında iki sıra halinde sivri kemerli pencereler yer almaktadır. Geniş kare planlı camiinin kuzey cephesinde dikdörtgen şekilli son cemaat yeri beden duvarlarından daha alçak ve ayrı bir yapı görünümündedir. Selçuklu ve beylikler dönemi Ulu camilerinde görülen mimari karakteristiğe uygun olarak camiinin kuzeyi, doğu ve batısında üç girişi vardır. Mihrap ve minberi mermerden yapılmıştır. Camiinin kuzeydoğu ve kuzeybatı köşelerinde bulunan iki minaresi kare kaideli silindire yakın çok gen gövdelidir. Şerefe altları klasik baklava ve stalâktitlerle süslenmiştir.

Saat Kulesi

Burdur merkez Pazar Mahallesindedir.1936 yılında yapılmıştır. Ulu camiinin 10 m. kuzeyindedir. Kesme taşlarla inşa edilmiştir. Kare plana sahiptir. En altta dükkân olarak kullanılan bir mekân vardır. Merdivenlerle çıkılır. Zeminden âleme kadar altı boğum halinde daralarak çıkan kulede dördüncü katta her biri şehrin dört yanına bakan dört büyük saat yerleştirilmiş ve bu mekâna şerefe görüntüsü verilmiştir. Saatlerin üzerinde ise dört pencereli ve piramidal çatısı âlem ile nihayetlenen bir oda vardır. Yüksekliği 30 m.dir

Dengere Camii

Çavdıra bağlı bölme pınar adı ile bilinen Dengere Köyündedir. Selçuklu ve beylikler dönemi ahşap direkli, toprak damlı camilerin Osmanlılar döneminde (XV ve XVI. yy.) yapılmış örneklerindendir. Kitabesi olmadığından kim tarafından ve ne zaman yapıldığı belli değildir. Dengere Camiinin duvarındaki taşlardan birine 1661 tarihi kazınmıştır. Bir gerçek payı olsa gerektir.

Camii minaresi ve şadırvanı ile birlikte bir bütün teşkil etmektedir. Yaklaşık kare planlıdır. Camiinin ortasındaki dört direk çatısını tutmakta ve camiyi üç sahana ayırmaktadır. Tavan düz kirişlerle süslüdür. Ahşap sütunlar sekiz yüzlüdür. Ayaklar klasik devir mermer sütunlardandır. Camide hem asma kat hem tavan konsolları, yastıklar, korkuluk parmaklıkları, boyalı süslü pervazlar yani genel olarak tavan ahşap işçiliği ile seyre doyulmayacak bir güzelliktedir. Minber ahşaptan künde kari ve boyalı olarak yapılmıştır. Minberde pervaz ve ahşap yüzlerde geometrik boyama süsler vardır.

Dörtayak Türbesi

Burdur merkez hıdırlık (Hızırilyas) denilen bahçeler arasında yer alır. Tapunun 7 pafta, 124 ada, 63 parselinde kayıtlıdır. Muhtemelen XIV. veya XV. yy.a aittir. Tamamı kesme taştan yapılmış olan türbe altta kare planlı olup kapı eşiğinden yukarısı sekizgendir. Piramit çatılı bir külahla üzeri örtülmüştür. Türbenin köşelerinde kareden sekizgene geçilen köşe pahları büyük üçgen satıhlar halinde olup pahların başladığı hizada doğu ve batı kenarları dikdörtgen iki küçük pencere açılmıştır. Kuzey kenarda gene pah köşeleri hizasında iç içe daralan profilasyonlar içinde yekpare taş söveli ve basık yay kemerli kapı yer alır.

İç kısımda tamamı sekizgen planlı olup duvarlar içte sıvasız ve dışta olduğu gibi kesme taştır. Güney kenarda mihrap yer alır. Mekânın üzeri içten kubbe ile örtülüdür. Bu türbe Vakıflar Genel Müdürlüğünce 1984 yılında restore edilmiştir.

Pirkulzade Medresesi Ve Kütüphanesi

Medrese bugünkü Burdur Müzesinin yerinde iken medreselerin Milli Eğitime devrinden sonra yıkılmış sadece kütüphanesi ayakta kalmıştır. Medresenin kitabesine rastlanamadığından hangi tarihte yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir.

Pirkulzade Kütüphanesi Burdur Müzesi bahçesinde bulunmaktadır. Osmanlı Mimarisinin güzel bir örneğidir. Binanın kitabesi yoksa da kitaplardaki mühürlerden 1239(1823) tarihi vardır.1240(1248) tarihli vakfiyeye göre Burdur Müftüsü Küçük Şeyh Mustafa Efendi tarafından yaptırılmıştır.

İncir Kervansarayı

Bucak ilçesinin 15 km. batısında İncirdere Köyü yakınında bulunmaktadır. Anadolu Selçuklu Sultanlarından Gıyasettin Keyhüsrev Bin Keykubat tarafından XIII. yüzyıl da M.1238 yılında yaptırılmıştır. Büyük bir kısmı tahrip olmasına rağmen hala ayaktadır.

Han’ın ilk bakışta dikkati çeken kısmı kitabeli taç kapısıdır. Dikdörtgen şeklindeki taç kapının ortasında istiridye kabuğu şeklinde kemerli esas giriş nişi dış cepheden iki yalancı sütunla desteklemiştir. Sütunların üzerinde geometrik desenlerle bezeli iki rozet motifi ile karşılıklı iki aslan tasviri vardır.

Kervansaray avlulu ve kapalı mekân olarak iki kısımdan oluşturulmuştur. Ne yazık ki avlusu yok olmuştur. Basık kemerli kapının üzerinde dört satırlık kitabede yazılar vardır.

Susuz Kervansarayı

Anadolu Selçuklu devri XIII. yüzyıl kervansaraylarındandır. Bucak İlçesi Susuz Köyündendir. Susuzhan kareye yakın dikdörtgen bir plana sahiptir. Beş neflidir. Orta nef yüksekçedir. Ortasında bir kubbe vardır. Hanın göze batan önemli yeri batı tarafındaki cephede tak şeklinde giriş kapısıdır. Kapı katının yan söve kanatları çeşitli geometrik desenlerle boş yer bırakılmaksızın bezenmiştir.

Mukarnaslı giriş nişinin üzerinde geometrik oyma süslü iki kabartma rozet motifi vardır. Bu nişin iki yanında yalancı sütunlar üzerinde yükselen ve kemer şeridinde yılan tasvirleri bulunan iki küçük niş daha vardır. Bunların alınlığında ise iki ejder başı vardır. Hanın beden duvarları dıştın payelerle desteklenmiştir. Tonoz örtü sistemi kesme taşlardan sivri kemerler üzerine yani tonoz kaburgaları üzerine oturtulmuştur. Hanın içinin ışıklandırılması dıştın içeriye genişleyen dikdörtgen pencerelerle sağlanmıştır. Mülkiyeti vakıflara aittir. Antalya-Burdur yolu üzerinde Evdir Han, Kırk göz Han’dan sonra Susuz Han üçüncü, İncir Han da dördüncü konaklama yeridir.